T.C. Çanakkale Belediyesi

Çanakkale Kent Konseyi Yat Limanının Yerine "Hayır" Dedi


-
+


Önsöz

Mutlu insanlar vardır ki, bulunduğu ortamları da mutlu kılarlar. Bir mutlu, mutlulara dönüşür. Ortamı saran mutluluk havası bulunulan mekâna da siner.

Kentler vardır karlı dağlara sırtını dayamış.

Yüzünü yeşilliklerle yıkayan kentler, bozkırın göbeğindeki kenti kıskandırır.

Ya, eteklerini boğazın serin sularında ıslatan kaç kent vardır ki?

Yer kürenin binlerce yerleşiminde birbirinden farklı bin bir kent yaratan insanoğlu "yıldızlar şaşsın bu çeşitliliğe" diye böbürlenmekte midir?

Yıldızlar evreninde bir yıldız ki içinde binlerce yıldız barındırır. Binlerce yıldan buyana da seyreder durur köye dönmüş bu dünya, hem kendini hem de kendindekileri.

Memnun mudur, sormak lâzım. Dilinden anlayan mutlaka ki soruyordur. Soruyordur da tercümesi var mıdır?

Anlaşılması kolay mıdır?

Bin yıllardır yuvalar kurmuş, binlerce canlı barındırmış ve binlercesine hayat vermiş. Bir "düzen" tutturmuş binlerce yılın ötesinden.

Bir boğaz. Sayılılardan sayılır? Endemiktir! Çağlar durur da kimse farkına varmaz. Üstüne basıp geçerler de yüksünmez.

"Birlikte varız ve birbirimizi anlayacağız" dercesinedir, anlayana.

Anlamayana da anlatır kendi dilinde.

Ya anlaşmak, anlaşabilmek!

El ele göz göze bir "marina" yapabilmek!

Çok mu romantik oldu?

 

Orhan Veli "rumelihisarı'na oturmuştur da bir türkü tutturmuştur" ya,

Biz de oturmuşuz Çanakkale Boğazı'nın kıyısına bir türkü tutturmuşuz "Yat Limanı da yat limanı"!

Valla çok lâzım billah çok lâzım.

Gazeteciler tutalım, getirelim gezdirelim yedirelim içirelim yazdıralım da yazdıralım. Anlamayana anlattıralım.

Anket yapalım yaptıralım, papatya falı açalım, muhtara sarılalım, emeklilere darılalım, şakşakçı bulalım alkışlatalım.

Onlara diyelim ki;

O da ortak bu da ortak, aha şurada uçan kuş da ortak, devekuşu zaten ortak. Biz mi, asla? Yok, yok, biz ortak değiliz. Ortakların hepsi 'Ortaklar'dan.

Çanakkalemiz kazansın. Kazananlar yine kazansın. Feda olsun, çarşı olsun, olan olsun.

Kazanmayanlar kazan kaldırsın ya da kaldırmasın, nasıl isterlerse öyle olsun.

İstihdam kazansın, sayısal, on numara, üç atış yirmi beş, beş halka on beşe malboro kazansın. En iyisi kazı kazan kazansın. Kazanmayan varsa o utansın.

Destekleyelim; 'kazı'lar kazansın kazmayanlar utansın. Anlamayan varsa onlara da anlayanlar anlatsın. Anlatsınlar ki halkımıza, bu marina yapılsın.

Bu da komik mi oldu yoksa?

Çanakkale hepimizin. Ama bizim 5500 üyemiz var.

ÇTSO olarak biz elimizi taşın altına koyduk. İstihdam için. Kent

için.

Karşı çıkanlar kentin düşmanıdırlar. Bu kentin gelişmesini engelleyenler karşılarında bizi bulacaktır. Üç beş istemezükçüye pabuç bırakılmayacaktır. Yat limanı bu kente yılda şu kadar milyon lira getirecektir (bir türlü şu paraları aklımda tutamıyorum hâlâ). Karşı çıkanlar için yargı gerekeni yapacaktır.

Halkın ekmeğiyle kimse oynayamaz ve oynatmayız da. Oynayanlar karşılarında bizi bulur (Yine mi diyesim geliyor ama demeyeceğim!). Kahve köşelerinde oturup pinekleyenler artık yerini bilecek. Siz kim oluyorsunuz da Yat Limanına karşı çıkıyorsunuz.

Karşı çıksanız da yapacağız Yat Limanını. Çünkü Çanakkalemizin Yat Limanına ihtiyacı var ve halkımız istiyor. Yarım saatte 15 bin imza topladık. Siz kim oluyorsunuz. Biz ne dersek o olur. Dedik ya, 5500 üyemiz var ve biz şehitlerin kanlarıyla sulanmış Çanakkale için varız (Bak, bu çok iyi işte!).

Belediyeyle de mahkemede hesaplaşacağız... Yat Limanından vazgeçmeyeceğiz, gerekirse Bakanlıktan halledeceğiz...

Bu da birazcık sert mi oldu ne?

Çtsocular, belediyeciler, akpliler, chpliler, mhpliler, bdpliler, ...liler, liler...

Gençler, genç olmayanlar, emekliler. Ve de çocuklar... Türk'ü, Kürt'ü, Roman'ı, Çerkez'i, Pomak'ı,... Müslüman'ı, Hristiyan'ı, Yahudi'si, Ateisti... Zengini, yoksulu, geçinip gideni...

Bu kentte yaşayan kim varsa, herkes; kent hakkı karşısında herkes bir herkes eşit. Beş parmağın beşi de parmak. Hepsinin çok önemli işlevleri var. Ve de o koca koca parmaklar daha kocaman bir vücudun minicik parçaları. Farklı işlevlerimiz var.

Bu kentte bizden önce yaşayanlar olduğu gibi bizden sonra yaşayanlar da olacaksa...

Bu kent hepimizinse; daha doğrusu bu kent hiçbirimizin değilse; taşıyla toprağıyla, havasıyla suyuyla, deniziyle bitkisiyle, biz bu coğrafyanın bir ürünüysek. Yüzlerce binlerce yıl geçmişe dayalı kentlerin bir parçasıysak ve bu kentin bizde, bizim onda bir hakkımız ve sorumluluğumuz varsa, o zaman kentimiz için oturacağız birlikte konuşacağız. Yetmezse müzakere edeceğiz, birlikte karar vereceğiz. Kurumlarıyla, kişileriyle, bilimle...

Kentimizi geleceğe, börtü böceğiyle, kurdu kuşuyla, bu coğrafyayı, bu doğayı bozmadan taşımamız zorunlu.

Ne çok söz var söylenecek, ama hepsinin de dönüp dolaşıp geldiği yer aynı:

İçinde yaşamaktan herkesin mutluluk duyacağı kentlerimiz olmalı. Bunun da yolu yöntemi tek: Evrensel bilgi birikimi ve değerlerle yerelde yerel değerleri koruyarak yaşamın sürmesini sağlayan bir anlayışa dayalı, herkesin sözünü söylemesine ve katılımına açık şeffaf demokratik bir yönetim biçimi.

Bu kitapta bunun izleri var.

Saim Yavuz